KORUMA AMACIYLA ÖZGÜRLÜĞÜN KISITLANMASI

KORUMA AMACIYLA ÖZGÜRLÜĞÜN KISITLANMASI A. Koşulları Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması halinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir. Görevlerini yaparlarken bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevlileri, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar. Bu konuda kişinin çevresine getirdiği külfet de göz önünde tutulur. İlgili kişi durumu elverir elvermez kurumdan çıkarılır. Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması kurumunun amacı, gerek kurumun düzenlendiği altıncı ayırımın başlığından gerekse MK m. 432 hükmünden anlaşılmaktadır. Bu kurumun amacı, ruhsal veya ağır bedensel hastalıkları nedeniyle toplum için tehlike oluşturan kişilerin, kişisel korunmalarının başka şekilde sağlanamaması halinde, tedavileri, eğitimleri veya ıslahları için elverişli bir kuruma yerleştirilmelerini veya orada alıkonulmalarını sağlamaktır. Burada hem özgürlüğü kısıtlanan kişinin hem de toplumun korunması amaçlanmıştır. İsviçre hukukunda kişinin korunması amacı ön planda tutulduğu halde, ZGB Art. 397a’dan farklı olarak, MK m. 432’de “toplum için tehlike oluşturma” ifadesine yer verilmek suretiyle, hukukumuzda toplumun korunması, kişinin korunması amacının önünde tutulmuştur. KORUMA AMACIYLA ÖZGÜRLÜĞÜN KISITLANMASI VE ŞARTLARI Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması ve şartları MK m. 432’de düzenlenmektedir. Bu maddeye göre, “akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması halinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir”. Hükmün gerekçesinde, maddenin İsviçre Medeni Kanununun 397a maddesinden aynen alındığı belirtilmekle birlikte, bunun ZGB Art. 397ahükmüylekarşılaştırılması halinde, aralarında önemli farklar bulunduğu görülmektedir. ZGB Art. 397a’ya göre, “ergin veya kısıtlı bir kimse, gerekli kişisel korunması başka türlü sağlanamıyorsa, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol bağımlılığı, diğer bağımlılık hastalıkları (andere Suchterkrankungen) veya ağır bakımsızlıktan (schwere Verwahrlosung) dolayı uygun bir kuruma yerleştirilebilir veya alıkonabilir”. Görüldüğü üzere, iki hüküm arasında önemli farklar bulunmaktadır. MK m. 432’ye göre, ergin bir kimse, maddede sayılan sebeplerden biriyle ancak toplum için tehlike oluşturduğu takdirde koruma amacıyla özgürlüğü kısıtlanabilecektir. Oysa ZGB Art. 397a’da böyle bir şart aranmamaktadır. Yine, MK m. 432’de yer alan “ağır bulaşıcı hastalık” ve “serserilik” gibi kısıtlama sebepleri ZGB Art. 397a’da bulunmamaktadır. Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasının şartlarını aşağıdaki şekilde incelemek mümkündür.
  1. Özgürlüğün Kısıtlanması Sebeplerinden Birinin Bulunması Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması sebepleri MK m. 432’de tek tek sayılmıştır.
  2. Bunlar, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu maddebağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık ve serseriliktir
O halde, bir kimsenin koruma amacıyla özgürlüğünün kısıtlanabilmesi için, o kimsenin akıl hastası, akıl zayıfı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlısı olması, ağır tehlike arzeden bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış bulunması veya serseri olması gerekir. Kanunda sayılan bu sebepler sınırlı sayıda olup5 , bunların dışındaki sebeplerle bir kimsenin koruma amacıyla özgürlü- ğü kısıtlanamaz6 . Zira burada anayasal temel bir hakkın sınırlandırılması sözkonusu olup, bu ancak kanunda açıkça öngörülen hallerde mümkündür. Aynı şekilde, sözkonusu sebeplerin kapsamlarının yorum yoluyla genişletilmesi de mümkün değildir. C.Maddede sayılan ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık hali dışındaki sebepler, esas itibariyle özgürlüğü kısıtlanacak kişiyi korumak, onu topluma yeniden kazandırmak amacına yöneliktir. Bu nedenle, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık dışındaki sebeplerle özgürlüğün kısıtlanmasının, kişi özgürlüğünün özüne dokunmadığı kabul edilmektedir7 . Buna karşılık, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık sebebiyle özgürlüğün kısıtlanması ise, kişinin korunmasından çok, toplumun korunması amacına yöneliktir. 1) Akıl Hastalığı Veya Akıl Zayıflığı Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı, bir kimsenin ruhsal rahatsızlık halleridir. Genel olarak akıl hastalığı ve akıl zayıflığı, akli faaliyetlerde normalden sapma ve zihni faaliyetlerin zayıflığı şeklinde tanımlanmaktadır . Akıl hastalığı bir hastalığı ifade ederken, akıl zayıflığı, zekanın ve akli melekelerin yeterince gelişmemiş veya sonradan zayıflamış olmasını ifade eder. Akıl hastalığı ve akıl zayıflığı, esas itibariyle tıbbi kavramlardır. Bununla birlikte, bir kimsenin akıl hastası veya akıl zayıfı olarak nitelendirilmesi, hukuki bakımdan da önemli sonuçlar doğurur. Gerçekten, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı ayırt etme gücünü ortadan kaldırma (MK m. 13) veya kısıtlama (MK m. 405) sebebi oluşturduğu gibi, yeni düzenlemeyle, koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması sebebi olarak da kabul edilmiştir. Ancak, bir kimsenin tıbben akıl hastası veya akıl zayıfı olması, hukuki yönden her zaman aynı sonucu doğurmaz. Tıbben akıl hastası veya akıl zayıfı olarak kabul edilen bir kimse, akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun değilse, Medeni Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir (MK m. 13). Diğer taraftan, akıl hastalığı ile akıl zayıflığı arasında tıbbi yönden fark varsa da, ayırt etme gücünün ortadan kalkması, kısıtlanma veya koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması bakımından genelde aralarında herhangi bir fark yoktur. MK m. 436/b. 5’e göre, “akıl hastalığı, akıl zayıflığı…olanlar hakkında, ancak resmi sağlık kurulu raporu alındıktan sonra karar verilebilir”. Özgürlüğün kısıtlanmasının ağır bir sonuç olduğunu gözönünde bulunduran kanunkoyucu, hastalığın herhangi bir raporla değil, resmi sağlık kurulu raporuyla kanıtlanmasını hükme bağlamıştır . 2) Alkol veya Uyuşturucu Madde Bağımlılığı Alkol bağımlılığı, alkollü içkilere aşırı derecede düşkün olmak, içki müptelası olmak demektir. Alkol bağımlısı, içkiden vazgeçme konusunda kendini düzeltme azim ve gücünü gösteremeyen, bu hususta iradesini kaybetmiş kimsedir. Başka bir ifadeyle, alkol bağımlısı, kendini buna o derece kaptırmıştır ki, içki içmekten vazgeçmek, bu kötü alışkanlığı terketmek elinde değildir. Uyuşturucu madde bağımlılığı ise, eroin, kokain esrar vb. keyif verici uyuşturucu maddeleri kullanmayı bir tutku haline getirmek ve bundan vazgeçememek demektir11. Uyuşturucu madde bağımlılarının, bu maddeleri almadıklarında krize girdikleri için, bu alışkanlıklarından vazgeçmeleri mümkün değildir. Uyuşturucu madde (esrar, eroin vs.) bağımlılığı yanında, bağımlılık yaratan tıbbi maddeler (her türlü hap vs.) ile diğer maddelere (yapıştırıcı vs.) bağımlılık halleri de buraya girer. Kanun koyucu, akıl hastaları veya akıl zayıfları hakkında olduğu gibi, alkol veya uyuşturucu madde bağımlısı olanlar hakkında da ancak resmi sağlık kurulu raporu alındıktan sonra kısıtlama kararı verilebileceğini öngörmüştür (MK m. 436/b. 5). Kanun koyucunun herhangi bir rapor değil de, resmi sağlık kurulu raporu aramasının sebebi, özgürlüğün kısıtlanmasının, kişi için oldukça ağır bir sonuç olmasıdır. 3) Ağır Tehlike Arz Eden Bulaşıcı Hastalık MK m. 432’de öngörülen koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması sebeplerinden biri de, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık halidir. Ancak, belirtmek gerekir ki, kaynak ZGB Art. 397a’da, koruma amacıyla özgürlü- ğün kısıtlanması sebepleri arasında ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık hali yer almamaktadır. Kısıtlama sebeplerinden akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı ve serserilik ruhsal hastalık halleri olduğu halde, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık, bedensel bir hastalık halidir. Maddenin gerekçesinde bu hastalıklara örnek olarak AIDS, kolera, ilerlemiş verem ve veba gibi hastalıklar gösterilmiştir. Belirtmek gerekir ki, bu hastalıkların varlığı halinde özgürlüğün kısıtlanması, kişinin korunmasından çok, toplumun korunması için gereklidir. Oysa koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması kurumu, altıncı ayırımın başlığından ve MK m. 432’den anlaşılacağı üzere, kişinin korunması amacına yöneliktir. Burada toplumun yararı, kişinin çevresine getireceği külfet ikinci plandadır. Bu nedenle Öztan, haklı olarak, özgürlüğün kısıtlanmasını gerektirecek ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalıkların hangileri olduğunun ve ne şekilde tedbir alınacağının Umumi Hıfzısıhha Kanunu veya özel kanunlarla belirtilmesinin isabetli olacağını ifade etmektedir. Diğer taraftan, gerekçede örnek olarak gösterilen hastalıklardan AIDS, tedavisi imkansız ve öldürücü olmakla birlikte, diğerlerinin aksine, epidemik bir hastalık değildir. Epidemik hastalığı olan bir kimseyle, örneğin bir verem hastasıyla aynı havayı solumak hastalığın bulaşmasına neden olabilirken, bir AIDS hastasıyla aynı ortamda bulunmak, bu hastalığın başkasına bulaşmasına yol açmaz. AIDS, esas itibariyle kan ve cinsel yollarla bulaşan bir hastalıktır. Bu nedenle, özgürlüğün kısıtlanması sebebi olması bakımından, AIDS hastalığının kolera, verem, veba gibi aynı şekilde değerlendirilmesi doğru olmamıştır . 4) Serserilik Kaynak İsviçre Medeni Kanunundan farklı olarak, yeni Medeni Kanunumuz, serserilik halini de koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması nedeni saymıştır . Ancak, Medeni Kanunda serseriliğin tanımı yapılmamıştır. Belirli bir yerleşim yeri, sabit bir işi veya mesleği olmayan ve yaşamını devam ettirme imkanlarından yoksun bulunan kişilerin serseri olarak tanımlanması mümkündür. Kılıçoğlu’na göre, “konakladığı ya da barındığı yeri belli olmayan, kötü sağlık koşulları içinde yaşayan, giyimini, beslenmesini bilmeyen, bütün gün boyunca sokaklarda ya da şehirlerarası yollarda sefil bir şekilde dolaşan, sosyal statüsü ya da ekonomik durumuyla bağdaşmayacak şekilde sokaklarda yatıp kalkan bir kişi için bu koşul gerçekleşmiştir. Kanunda akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı ile ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık hallerinin ancak resmi sağlık kurulu raporuyla kanıtlanabileceği hükme bağlandığı halde (MK m. 436/b. 5), serseriliğin kanıtlanması konusunda böyle bir belge aranmamıştır. Bu nedenle, serserilik halinin, her türlü delille kanıtlanması mümkündür. 5)Özgürlüğü Kısıtlanacak Kişinin Ergin Olması Kanunumuz, koruma amacıyla özgürlüğü kısıtlanacak kişinin ergin olması şartını getirmiştir (MK m. 432/I). Buna göre, küçükler toplum için ne kadar ağır tehlike oluştururlarsa oluştursunlar, bu hükümlere dayanarak koruma amacıyla özgürlüklerinin kısıtlanması mümkün değildir. Kaynak İsviçre Medeni Kanunundan farklı olarak, MK m. 432’de, kısıtlı kişilerin (MK m. 405 vd.) koruma amacıyla özgürlüklerinin sınırlandırılabileceğinden söz edilmemektedir. Kanaatimce de, MK m. 432/I’deki “ergin kişi” kavramı geniş yorumlanarak, kısıtlıların da buraya dahil olduklarının kabul edilmesi gerekir. Nitekim MK m. 432’nin gerekçe sinde, ergin kişinin özgürlüğünün sınırlandırılmasında kısıtlı olup olmamasının önem taşımadığı belirtildiği gibi, MK m. 447 hükmü de böyle bir yorumu zorunlu kılmaktadır . Gerçekten, MK m. 447’ye göre, “vasi, kısıtlıyı korumak ve bütün kişisel işlerinde ona yardım etmekle yükümlüdür.  Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde vasi, koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasına ilişkin hükümlere göre kısıtlıyı bir kuruma yerleştirebilir veya orada alıkoyabilir ve durumu derhal vesayet makamına bildirir”. Maddenin gerekçesinde de belirtildiği gibi, vasinin bu yetkisini kullanabilmesi için, kısıtlı hakkında MK m. 432’de sayılan sebeplerden birinin mevcut olması ve kısıtlının kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması şartlarının bulunması gerekir. Ergin kişi kısıtlanmamış, kendisine kayyım tayin edilmiş veya yasal danışman atanmışsa MK m. 432 vd. na göre koruma amacıyla özgürlüğü kısıtlanabilir21. Diğer taraftan, kısıtlanmış olup da, vesayet altına konmayıp, ana-babanın velayeti altına konmuş bulunan ergin kişinin de bu hükümlere göre koruma amacıyla özgürlüğünün kısıtlanması mümkündür 6)Özgürlüğü Kısıtlanacak Kişinin Toplum İçin Tehlike Oluşturması Kanunumuz, kişilerin 432. maddede sayılan ruhsal veya bedensel rahatsızlık hallerinin bulunmasını koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması için yeterli görmemekte, bunun ayrıca toplum için tehlike oluşturması şartı- nı aramaktadır. İsviçre Medeni Kanununda bulunmayan böyle bir şartın öngörülmesinin sebebi, muhtemelen kanunkoyucunun bu hükümle, Anayasamızın 19/II. maddesinde yer alan “toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi… halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz” hükmü arasında uyum sağlama düşüncesidir. Ancak belirtmek gerekir ki, Anayasamızın adı geçen maddesinde kişi hürriyetine bir istisna olarak öngörülen hükmün amacı esas itibariyle toplumu korumak iken, MK m. 432 vd. nda düzenlenen özgürlü- ğün kısıtlanmasının asıl amacı kişiyi korumaktır 23. Bu nedenle, maddede sayılan kısıtlama sebeplerinin varlığı halinde, “kişisel korunmanın başka şekilde sağlanamaması” yanında, “toplum için tehlike oluşturma” şartının da aranması yerinde olmamıştır. Bununla birlikte, hükmün açık ifadesi karşı- sında, kişi kanunda sayılan ruhsal veya bedensel rahatsızlık hallerinden birine sahip olsa bile, bu durumu toplum için tehlike oluşturmuyorsa, özgürlüğü kısıtlanamaz. Örneğin, kanser ağır bedensel bir hastalık olmasına rağmen, bulaşıcı netilekte olmadığından, toplum için tehlike oluşturmaz. Bu nedenle, kanser hastalığına yakalanmış olan bir kimsenin, koruma amacıyla özgürlüğü kısıtlanamaz. Buna karşılık, verem epidemik bir hastalık olup, toplum için tehlike oluşturur. MK m. 432’nin gerekçesinde, maddede sayı lan kısıtlama sebeplerinden ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalığa örnek olarak AIDS, kolera, ilerlemiş verem ve veba gibi hastalıklar gösterilmiştir. Ancak, AIDS hastalığının, kolera, verem, veba gibi hastalıklarla aynı şekilde değerlendirilmesi doğru olmamıştır. Çünkü AIDS, tedavisi imkansız ve öldürücü bir hastalık olmakla birlikte, diğerlerinin aksine, epidemik bir hastalık değildir, yani aynı ortamda bulunmakla başkalarına bulaşmaz.
  1. Özgürlüğü Kısıtlanacak Kişinin Kişisel Korunmasının Başka Şekilde Sağlanamaması
Kanunumuz, koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması için, ergin kişinin ruhsal veya bedensel bir hastalığı nedeniyle toplum için tehlike oluşturmasını yeterli görmemiş, “kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması” şartını da aramıştır. O halde, kişinin tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilmesi veya kurumda alıkonulması zorunlu olmalıdır. Zira koruma amacıyla da olsa, kişinin bir kuruma yerleştirilmesi veya orada alıkonması, yani özgürlüğün kısıtlanması, kişi özgürlüğüne yö- nelik ağır bir müdahaledir. Kişi, özgürlüğü kısıtlanmaksızın da korunabiliyorsa, yani kişisel korunmasının başka şekilde sağlanması mümkünse, özgürlüğünden yoksun bırakılamaz. Örneğin, “varlıklı olan saldırgan bir akıl hastasının, yaşantısını sürdürdüğü kendisine ait bağımsız bir evde, masrafları kendi varlığından karşılanmak suretiyle özel doktorlar nezaretinde tedavisi mümkün ise, özgürlüğü kısıtlanmak suretiyle bir başka tedavi kurumuna yerleştirilmesine veya alıkonulmasına karar verilemeyecektir”24. Aynı şekilde, AIDS hastası bir kimse, kendi isteğiyle bir tedavi kurumuna gönderilmesini kabul ederse, özgürlüğünün kısıtlanmasına gerek kalmaz E.Özgürlüğün Kısıtlanmasının Kişinin Tedavisi, Eğitimi Veya Islahı Amacına Yönelik Olması MK m. 432/I’de açıkça, koruma amacıyla özgürlüğün kişinin “tedavisi, eğitimi veya ıslahı için” kısıtlanabileceği hükme bağlanmıştır. Bu nedenle, özgürlüğün kısıtlanmasına karar verilirken, bu amaçlar göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı şekilde, kişinin yerleştirileceği veya alıkonulacağı kurumun bu amaca hizmet edecek nitelikte olması, MK m. 432/I’in deyimiyle “elverişli bir kurum” (geeignete Anstalt) olması gerekir. Kişinin durumuna göre elverişli bir kuruma yerleştirilememesi halinde, özgürlüğü- nün kısıtlanmasına karar verilemez. Zira bu durumda, koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasına karar verilebilmesi için gerekli şart gerçekleş memiş demektir Maddede yer alan yerleştirme kavramıyla kastedilen, kişinin bir kuruma zor kullanılarak konulmasıdır 27. Alıkonulma ise, kendi iradesiyle bir kuruma girmiş olan kişinin, orada tutulması, dışarı bırakılmamasıdır. Tedavi, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı ve ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık sebeplerine dayanan kısıtlama hallerinde uygulanır. Eğitim ve ıslah ise, daha çok serserilik sebebine dayanan kısıtlama halinde söz konusu olur.
  1. Kişinin Çevresine Getirdiği Külfetin Göz Önünde Tutulması
MK m. 432/II, özgürlüğün kısıtlanmasında, kişinin çevresine getirdiği külfetlerin de göz önünde tutulması gerektiğini öngörmektedir. Bu nedenle, kişinin kuruma yerleştirilmesine karar verilirken, bu husus da göz önünde bulundurulacaktır. Bu hükümden anlaşılması gereken, özgürlüğün kısıtlanması yoluna ancak son çare olarak başvurulması gerektiğidir29. Kişinin çevresi külfete büyük ölçüde katlanacak olup, özgürlüğün kısıtlanması için külfetin çevrenin katlanamayacağı derecede olması gerekir. Maddedeki çevre kavramına kişinin ailesi, akrabaları, vasisi girdiği gibi, komşular da girer30. Ancak, külfete katlanma ölçüsü, yakınlık derecesine göre farklılık gösterir31. Kişinin çevresine getirdiği külfet tahammül edilemez bir hale gelmişse, kuruma yerleştirilmesine karar verilmelidir. Özgürlüğün kısıtlanmasında, ergin kişinin çevresine getirdiği külfet, diğer unsurlar yanında, tali bir unsur olarak yer alır.